"Ayva
rendesinin, az önce Füsunların mutfağında duran bir eşyanın şimdi Trabzonlu -
olduğunu sanıyorum - ve iyi niyetli bir astsubayın elinde oluşunu
yadırgıyordum, ama daha derindeydi mesele, bu dünyada yaşamak ve insan olmakla
ilgiliydi"
80 darbesi
sonrası sizi durduran asker grubundaki astsubayın elinde, ölümüne aşık
olduğunuz ve yıllardır sürekli oturmaya gittiğiniz başkasıyla evli kızdan
aşırdığınız ayva rendesini izlemek.
Sonrasında
astsubayın "Arkadaşım bu nedir?" sorusuna durumu anlatacak tek kelime
edememek. Suçlu çocuklar gibi susmak ve şoförünüzün araya girip ayva rendesine
ayva rendesi diyerek durumu kurtarabilmesi.
Bir an olsun
Masumiyet Müzesi'nin esas oğlanı Kemal gibi görmek için kısaca bu adımlar
izlenebilir. Kendi adıma kitap sırasında sık sık Kemal gibi hissettim. Sağlam
bir içe dönüş, yabancılaşma ve takıntı karmaşası içerisinde oldukça mutlu
olabilen ilginç bir adam. Onun vasıtasıyla Orhan Pamuk aşk, başarı, mutluluk ve
masumiyet üzerine hoş bir biçimde kafamı bulandırdı.
Aşk
özellikle tehlikeli bir konu. Bir kere hakkında konuşurken çiğe kaçma olasılığı
çok yüksek. Ayrıca, yeterince yüceltmez veya herhangi bir konu gibi
incelerseniz hemen duygusuz/anlamaz olarak fişlenebilirsiniz. Bir de hepimiz
mutlaka en anlamlı halini yaşamışızdır. Kişisel tecrübemize göre tek taraflı,
çift taraflı, ikili üçlü, inişli çıkışlı, tekdüze, istikrarlı, karşılıklı veya
platonik hali en iyidir.
Bunlardan
dolayı 80 darbesi sonrası Kenan Evren benzeri bir dokunulmazlığı vardır aşkın.
Takıntılı halleri de bundan nasibini alır.
Nefreti için
ölüp öldürenler ile hastalıklı aşkları nedeniyle Karagümrük’ü veya Truva'yı
yakıp savaşlar başlatanların aynı kefeye konulduğunu pek görmedim. İkinci grup
asgari de olsa bir sempatiye maruz kalır.
Şahsen aşkın
harika olabileceği fikrindeyim. Sevgiliniz etrafının farkında olmadan keyif
aldığı basit bir şeyi yaparken (kıyafet denerken mesela) onu izlemek veya aşık
olduğunuz kişiyle çok eğlendiğiniz bir gecenin sonunda süresiz sevişmek hayatı
yaşamaya değer kılar.
Bununla
beraber bir çoğumuzun yaşadığı kıskançlık, başkasına tercih edilmek nedeniyle
ego zedelenmesi veya basit elde etme isteği buhranlarını aşk olarak adlandırıp
kutsallık beklemek yersiz.
Acılar
çekerek duvara bakıyor olmanız gerçekten (veya sadece) aşık olduğunuz anlamına
gelmeyebilir.
Her şeye
rağmen esas oğlan Kemal'in aşkının oldukça gerçek olduğunu düşünüyorum.
Takıntılı ve manyak olması bunu değiştirmiyor. Bununla beraber kitap boyunca
çektiği azabın kendi hayatını diğerlerininkinden daha derin ve anlamlı hale
getirdiğini hissedip bundan ayrı bir zevk alması da var.
Sonuç olarak
şartlar dahilinde aşkını/hayatını kendi kurallarına göre yaşayarak başarılı bir
hayat sürüyor.
Ancak Kemal
masum falan değil. Naif, obsesif ve çocuksu olmak masumiyet anlamına gelmiyor.
Kendi nişanı sırasında hem sevgilisi Füsuna hem nişanlısı Sibele sahip olacağı
bir hayat hayal eden bu adam, Füsundan net bir tekme yemesiyle ne durumda
olduğunu anlıyor.
Sonrasında
ise, 70'ler (ve 80'ler) Türkiye’sinde evli ve ailesiyle yaşayan (ve inadından
kaçamak yapmayacak) bir kadına aşık olmanın en mümkün şeklini sürdürüyor. Daha
sonra müzeye çevirdiği şahsi fetiş koleksiyonu da bunun esaslı bir parçası.
Füsunun
tıpkı oynamak istediği filmlerdeki gibi ölmesi de hikayeyi tamamlıyor. Orhan
Pamuk'un da dediği gibi, sonu mutlu olan bir aşk hikayesi birkaç cümle ile
özetlenebilir.
Kemal ve Füsunun hikayesinin uzun
uzun anlatılmış olmasını, böyle gerekmesini sevdim. Orhan, sana puanım dohuz
kankam.