18 Ağustos 2012 Cumartesi

Küçük aptalın büyük dünyası


".. Ama olsun, sonunda oldu. Anam şimdi dank etti; artık bir sevgilim var! Allahım lütfen bunu elimden kaçırmama izin verme, eski sevgililerimi karşıma çıkarma, bu çocuğun önüne güzel güzel kızları koyma, içimdeki kıskançlık denen canavarı yok et. Ve soğanlı yiyeceğim zaman içime bir ateş düşür, aklımı dürt. Bim bam bom çok şükür dostlar, Ayy bu şarkı tam bir abazan şarkısı. Kırk yıl sonra sevgili yapmış, bunun da utanmamış şarkısını bestelemiş. Eskiler gerçekten çılgın mıymış neymiş."

Yukarıdaki alıntı PuCCa'nın (bu arada niye büyüklü küçüklü bu teenage gibi?) Küçük Aptalın Büyük Dünyası'nda (KAPD diyeceğim bundan sonra - göz kırp -) sesli güldüğüm yerlerden biri. Zaten okuduğunuz kitap sizi böyle defalarca güldürebiliyorsa kötü olması pek olası değil. Bu arada KAPD sadece makara kukaradan ibaret de değil. Sayesinde on küsür yıldır - anonim de olsa - parçası olduğum internet yazını camiasından böyle bir yazar çıkmasına sevindim, PuCCa'nın umursamaz ve keskin dürüstlüğüne maruz kaldım, kitaptaki karakterin (kısaca PuCCa'nın) belli yönlerine fitil oldum ve Türk kızlarına ilişkin ufak aydınlanmalar yaşadım diyebilirim.

Kadınların davranış biçimlerine karşı özel bir merakım var. Tabi her sıradan adam gibi, onlarla bir/birkaç defa (one night stand, takılmak vs.) veya sürekli (uzun ilişki, evlilik vs.) sevişebilmek için öğrendiklerim mevcut. Bu veriler daha çok kadın-erkek ilişkisi dinamiklerine dair (Ör: Çiçek genellikle iyidir, sık ilgi gösterip arada çekilmek gerekir). Bunun yanında ilkel erkek isteklerime pratik faydası daha az olan kadın davranışları da ilgimi çekiyor. Nano-saniyelik süzmeleriyle birbirlerine tankerle negatif enerji aktarabilmeleri, birbirlerine ettikleri iltifatların bazılarının (çoğunun mu yoksa?) altında gezinen çekememezlik, kadın, erkek, çocuk veya ev hayvanı fark etmeden hisleri karmaşık ve kapsayıcı bir duygusal anlayışla kavrayabilmeleri veya muhtaç olana birdenbire karşılıksız ve yoğun şefkat gösterebilmeleri gibi.

İnsanları (özellikle kadınları) anladığımı iddia edemem. Bu konuda bazı denemelerde bulunuyorum diyebilirim. Fakat iddia edeceğim husus şu: karşı cinsi biraz anlayabilmeniz için karşı cinsten yakın bir arkadaşa ihtiyacınız var. Girip çıktığınız ilişki sayısı daha az önemli, keza öyle ya da böyle büründüğünüz sevgili maskesi/rolü karşıya aktardıklarınızı farklılaştırıyor. Durum böyleyken PuCCa yakın kız arkadaşlarımızın bile sızdırmayacağı detaylar paylaşıyor bizimle. Bu nedenle kapağına ve özetine bakıp "kız kitabı la o" diye KAPD'yi bir kenara iten hemcinslerim, bizim kızlara dair merakınız sönmemiş ise, gaflet ve dalalet içerisindesiniz.

Dediğim gibi KAPD'nin sunduğu sadece eğlence değil. Karakter derinliği ve dramayı bu kitabın güçlü noktaları arasında sayamayız tabi. Fakat bunu daha çok yazarın tercihine bağlıyorum. Zira "Anneanne" bölümü (29. baskıda sf. 236-240 arası) Elif Şafak'ın Baba ve Piç'indeki güçlü kadın akrabaların anlatımlarındaki etkileyiciliğe sahip. Ayrıca üvey babasından gördüğü şiddet ve tacizi anlatımı yeterince güçlü. Antrparantez, cinsiyetçi/ayrımcı bir tavır olduğunun farkındayım ama kadın ve çocuklara yapılan kötü muamele beni özellikle sinirlendiriyor. Kendimi şiddet yanlısı olarak tanımlamam. Bununla beraber ağzı yüzü morarmış bir kadın gördüğümde bunun nedeni olan adamı (bizde genellikle müsebbip adamdır ve şiddet sebepsizdir) inşaat küreğiyle menemen edesim geliyor. Tabi not edilsin, bu tavrı bir ceza hukuku politikası olarak önermiyorum.

PuCCa'nın açık ve dürüst olması, karakterin sevimsiz yönlerinin daha net ortaya çıkmasına da neden oluyor. Bunlar yüksek libidosu (sabahları hariç), içip dağıtması (sevgilisi olup da aldatılmak dışında) ve adamlar olsun iş olsun istediğinde tuttuğunu koparması değil, bunlar hoşuma giden kısımlar. Sevgilisinden dayak yediği bir ilişkiyi normalleştirmesi beni en rahatsız eden yönü. Ek örnek vermek gerekirse, sevgili bulunca arkadaşlarından izole olması, ilişkisi olmadan tek başına dengesini kaybetmesi ve "yirmi sekiz yaşında herifin kankası mı olur" tarzı demeçleri itici noktalarından bazıları.

Sonuç olarak, Fante, Bukowski gibi yazarların hayat boyu ekmek yedikleri kendini anlatma ekolü ile PuCCa'nın ne kadar devamlılık sağlayabileceğini göreceğiz. Yakın zamanda ikinci bir kitabı çıkmış mesela. Bununla beraber KAPD ile radarıma girdi, şahsen yetenek pırıltıları gördüm. Menajerlik sistemi Türkiye'de ABD'deki gibi düzgün işlese ve ben de bu işi becerebilsem hemen müşterim yapmaya çalışırdım. Bu aralar fazla Californication/Entourage izliyor da olabilirim, bilemedim şimdi.

 

9 Ağustos 2012 Perşembe

Sevimli şeylere tüfekle ateş etmek


Hemingway klasiklere ilişkin saygımı baki tutan yazarlardan biri. Özellikle Çanlar Kimin için Çalıyor kitabı büyük bir şaheserdir. Bana kalsa lise ve dengi okullarda El Sordo'nun öldürüldüğü bölümü Metallica - For Whom the Bell Tolls eşliğinde tekrar tekrar okuturum.

Av merakı da Hemingway'in belirleyici yanlarından. Öyle belirleyici ki adam av tüfeğiyle öldü mesela. Bununla beraber kendisinin av üzerine yazdığı kitapları bir türlü sevemedim. Son olarak Afrika'nın Yeşil Tepeleri isimli kısa ve kötü kitabını yarıda bırakmam şaşırtıcı olmasa gerek. Kovaladıkları gergedanların renginin neden kırmızı olduğu, karısının aslanı nasıl ustalıkla vurduğu, kurşunlarla karnı parçalanan bir sırtlanın şaşırıp nasıl dökülen bağırsaklarını yediği pek ilgimi çekmedi. Belki de okuduğum çeviri kötüdür bilemiyorum.

Bununla birlikte avlanmak üzerine biraz okuyup düşündüğüm bir konu. Evet, tahmin ettiğiniz üzere kitabı yarım bırakmam bu konuda üfürmemi engellemeyecek.

Davranışları ahlaki yönden tanımlarken kolayına kaçarak erdemli hissetme yaygın bir alışkanlık. Avlanmak da bu tip tutarsız ve iki yüzlü yaklaşımlardan nasibini alıyor. Başlarken kayda geçmesi için söyleyeyim, nesli tükenmekte olan hayvanların avlanması, av mevsimi dışında avlanıp yavru ve hamile hayvanların öldürülmesi, av adı altında hayvanlara işkence edilmesi ve hemen her türlü kural dışı avlanma tabi ki aşağılık ve yanlış eylemler. Bununla beraber sadece öldürülüp parçalanmak üzere, çoğu zaman kötü koşullarda kitleler halinde yetiştirilen hayvanları afiyetle yemek (misal big mac menu yemek) sorun olmazken, avlanıp avını yemek vahşice ve barbarca oluveriyor. Ayrıca, hayvanlara işkence edilerek üretilen bir çok kozmetik ürünün "ay avlanmak iğreennç" demeçleri veren kızlarımızın ağızlarını yüzlerini süslemesini ve içinde bulunduğumuz endüstriyel yaşamın/tüketimin ortadan kaldırdığı hayvan türlerini de bir köşeye not edelim.

Şiddet sistemli hale gelip kişiselleştirmemiz zorlaştıkça normalleşiyor. Avlanmak en azından et yemek için yapmamız gerekenin, yani öldürmenin, ne olduğunu unutturmaz insana. Öyle kolay yabancılaşamazsın.

Hayvanlar arasında sevimliliklerine ve insana yakınlıklarına göre ayrım yapılması da başka bir mesele. Genel kanıya göre sevimli hayvanları öldürmek (misal fok, tavşan) daha affedilmez bir suçken daha sevimsiz ve uzak hayvanlar pek problem olmuyor. Yanılıyorsam düzeltin ama şu ana kadar birkaç aktivist dışında pek kimsenin "zavallı timsahları kurtarın, çanta yapılmasınlar :(((" gibi linkleri Facebook'da paylaştıklarını görmedim. Ayrıca oltayla balık avlamaya giden kişilere de birazdan bir sürü hayvanı öldürecek muamelesi yapılmıyor sanki.

Antrparantez belirtmek gerekirse yaygın hayvan severlik anlayışıyla da bir miktar problemim var. Üstten bakan/kibirli bir tavır gibi geliyor bana. Bir sürü kişi bu hayvan severliği vos vos sevenler kulübü gibi bir yaklaşıma oturtmuş durumda. Şahsen insanlara veya hayvanlara (gerçi insanlar da primat olduğuna göre genel olarak hayvanlara diyebilirim) olumlu yaklaşsam da hepsini sevmeyebilirim. Ayrı ayrı, bireysel olarak anlam teşkil ediyorlar benim için. Misal uzun zamandır görüşemediğim bir arkadaşımın kedisini (beraber yaşadığı kedi daha doğru bir kullanım olabilir) belki arkadaşımdan fazla özlerken, her tanıştığım hayvandan çok hoşlanmayabiliyorum.

Konumuza dönüp bağlarsak, kendi adıma insan olmanın ayrıcalıklarına sahip olmasam (aka. hayvan olsam), toplu kesimhanelerde veya hayvanat bahçesi isimli ifşa hapishanelerinde yaşamak yerine vahşi doğada takılıp ok, mızrak veya kurşunla avlanarak öldürülmeyi tercih ederdim. Kolay bir av olacağımı taahhüt etmiyorum ama onu da belirteyim.