Hemingway
klasiklere ilişkin saygımı baki tutan yazarlardan biri. Özellikle Çanlar Kimin
için Çalıyor kitabı büyük bir şaheserdir. Bana kalsa lise ve dengi okullarda El
Sordo'nun öldürüldüğü bölümü Metallica - For Whom the Bell Tolls eşliğinde
tekrar tekrar okuturum.
Av merakı da
Hemingway'in belirleyici yanlarından. Öyle belirleyici ki adam av tüfeğiyle
öldü mesela. Bununla beraber kendisinin av üzerine yazdığı kitapları bir türlü
sevemedim. Son olarak Afrika'nın Yeşil Tepeleri isimli kısa ve kötü kitabını
yarıda bırakmam şaşırtıcı olmasa gerek. Kovaladıkları gergedanların renginin
neden kırmızı olduğu, karısının aslanı nasıl ustalıkla vurduğu, kurşunlarla
karnı parçalanan bir sırtlanın şaşırıp nasıl dökülen bağırsaklarını yediği pek
ilgimi çekmedi. Belki de okuduğum çeviri kötüdür bilemiyorum.
Bununla
birlikte avlanmak üzerine biraz okuyup düşündüğüm bir konu. Evet, tahmin
ettiğiniz üzere kitabı yarım bırakmam bu konuda üfürmemi engellemeyecek.
Davranışları
ahlaki yönden tanımlarken kolayına kaçarak erdemli hissetme yaygın bir
alışkanlık. Avlanmak da bu tip tutarsız ve iki yüzlü yaklaşımlardan nasibini
alıyor. Başlarken kayda geçmesi için söyleyeyim, nesli tükenmekte olan
hayvanların avlanması, av mevsimi dışında avlanıp yavru ve hamile hayvanların
öldürülmesi, av adı altında hayvanlara işkence edilmesi ve hemen her türlü
kural dışı avlanma tabi ki aşağılık ve yanlış eylemler. Bununla beraber sadece
öldürülüp parçalanmak üzere, çoğu zaman kötü koşullarda kitleler halinde
yetiştirilen hayvanları afiyetle yemek (misal big mac menu yemek) sorun
olmazken, avlanıp avını yemek vahşice ve barbarca oluveriyor. Ayrıca,
hayvanlara işkence edilerek üretilen bir çok kozmetik ürünün "ay avlanmak
iğreennç" demeçleri veren kızlarımızın ağızlarını yüzlerini süslemesini ve
içinde bulunduğumuz endüstriyel yaşamın/tüketimin ortadan kaldırdığı hayvan türlerini
de bir köşeye not edelim.
Şiddet
sistemli hale gelip kişiselleştirmemiz zorlaştıkça normalleşiyor. Avlanmak en
azından et yemek için yapmamız gerekenin, yani öldürmenin, ne olduğunu
unutturmaz insana. Öyle kolay yabancılaşamazsın.
Hayvanlar
arasında sevimliliklerine ve insana yakınlıklarına göre ayrım yapılması da
başka bir mesele. Genel kanıya göre sevimli hayvanları öldürmek (misal fok,
tavşan) daha affedilmez bir suçken daha sevimsiz ve uzak hayvanlar pek problem
olmuyor. Yanılıyorsam düzeltin ama şu ana kadar birkaç aktivist dışında pek
kimsenin "zavallı timsahları kurtarın, çanta yapılmasınlar :(((" gibi
linkleri Facebook'da paylaştıklarını görmedim. Ayrıca oltayla balık avlamaya
giden kişilere de birazdan bir sürü hayvanı öldürecek muamelesi yapılmıyor sanki.
Antrparantez
belirtmek gerekirse yaygın hayvan severlik anlayışıyla da bir miktar problemim
var. Üstten bakan/kibirli bir tavır gibi geliyor bana. Bir sürü kişi bu hayvan
severliği vos vos sevenler kulübü gibi bir yaklaşıma oturtmuş durumda. Şahsen insanlara
veya hayvanlara (gerçi insanlar da primat olduğuna göre genel olarak hayvanlara
diyebilirim) olumlu yaklaşsam da hepsini sevmeyebilirim. Ayrı ayrı, bireysel
olarak anlam teşkil ediyorlar benim için. Misal uzun zamandır görüşemediğim bir
arkadaşımın kedisini (beraber yaşadığı kedi daha doğru bir kullanım olabilir)
belki arkadaşımdan fazla özlerken, her tanıştığım hayvandan çok
hoşlanmayabiliyorum.
Konumuza dönüp bağlarsak, kendi
adıma insan olmanın ayrıcalıklarına sahip olmasam (aka. hayvan olsam), toplu
kesimhanelerde veya hayvanat bahçesi isimli ifşa hapishanelerinde yaşamak
yerine vahşi doğada takılıp ok, mızrak veya kurşunla avlanarak öldürülmeyi
tercih ederdim. Kolay bir av olacağımı taahhüt etmiyorum ama onu da belirteyim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder