İşi yine
bencilce ele almak gerekirse, Yedinci Gün'ün beni en keyiflendiren kısmı İdris
Amil Zula oldu. İnsan elinde çekiç varsa herşeyi çivi görür, ben de kitabın
burasından tutacağım. Kimdir bu İdris sorusuna cevaben yaratıcısını tasviri
sanırım yeterli gelecektir:
"Onun
üstünlüğü hiçbir üstünlüğü olmaması. Daima ortada, yani merkezde durması. İdris
Amil Merkez-i Kain, daha doğrusu Merkez-i Kainat. Onun bu görünüşüyle sathi
olduğunu düşünebilirsin. Evet! O derin değildir. Ama derinlik denen şey,
satıhtakiler için bir mana taşır. Dolayısıyla Kainat'ın derinliğini ancak o
görebilir. O Rum Medeniyeti'nin maksimum yahut minimumu değil, optimumu ve
optimusu. İşte İnsan-ı Kamil ile İnsan-ı Alaküllihal aynı şey. Kainat onun için
yaratıldı. Üstelik onun ibadet etmesi değil, idare-i maslahat etmesi yeter.
Göktaşları, seyyareler, yıldız ve takım yıldızlar, pulsar ve bulutsular onun
çevresinde tekbir getire getire dönüyor. Çünkü o merkez! Hırslarımızdan, eksik
ve fazla her şeyden ıstırap suyuyla abdest alarak alınıp, biz de İdris Amil'i,
bu Beşeri Kabe'yi tavaf etmeliyiz..."
Yani İdris
Amil bir sıradanlık ideali. Aptal veya akıllı, güzel veya çirkin, zengin veya
fakir, sosyal veya asosyal ya da diğer başka hiçbir sıfata sahip değil. X-Y
ekseninin "0" noktası, kendi halinde bir esnaf ve normalin vücuda
gelmiş hali. Bu nedenle de çok değerli.
Normal sık
ihtiyaç duyulan bir kavram. Örneğin, kendimizi ortalamanın üstü etkisiyle
avutacağımızda bir başlangıç noktasına ihtiyacımız var. Ortalamanın üstü etkisi
ne derseniz, adı üzerinde kendimizi herhangi bir konuda normalden üstün
görmemizi sağlayan bir bilişsel önyargı (cognitive bias) diyebiliriz. Misal
insanların önemli bir kısmı, yaptıkları işte en iyi olmasalar da hani
ortalamadan iyi olduklarını düşünmektedirler. Ancak böyle düşünen insanların
sayısı, ortalamanın üzerinde olabilecek insanların sayısından genellikle daha
fazladır. Başka bir örnek ise memleketimizde sevinçle kucaklanan Türkiye'nin
%60'ı (veya daha fazlası) aptaldır iddiası. Çoğunluğun kendinden emin bir gülümsemeyle
kabul ettiği bu önermenin yaygın kabul görmesinde, kimsenin kendisini o %60
içerisinde düşünmemesinin payı büyüktür herhalde.
Normal
ayrıca her türlü iktidarın da vazgeçilmez araçları arasındadır. Beklenebilir ve
tahmin edilebilir oluşu, demokrasilerde de, diktatörlüklerde de tercih
sebebidir. Normale yönelim bu nedenle teşvik edilir, hatta zorlanır. Askere
gidip gelip evlenip çocuk yapmak, 30'undan önce doğurmak, dindarlık, büyüklere
sorgusuz biat ve muhafazakarlık geçer akçedir. Hatta normal, kendi
temsilcilerine (özellikle demokrasinin gelişmediği toplumlarda)
"anormal" veya "azınlık" olana zulüm etme, onu dönüştürme
veya yok etme imkanı da tanır. Ayrıca iktidar, normali de kendisine yontarak
değiştirir. Bir nevi normal tanımlanacak ise, onu da devlet tanımlar denebilir.
Kendinizi
sadece alternatif veya protest olarak tanımlıyorsanız da ülkemizdeki kısa
bıyıklı amcalar kadar normale muhtaçsınız. Varoluş biçimiyle normalden ayrılmak
ayrı, onu istisna tutuyorum. Ancak, yaptığınız sadece egemen anlayışa karşı
durmak veya ondan farklı gözükmeye çalışmak ise sizi tanımlayanların baş
köşesine egemen kültürü oturtmuş oluyorsunuz. Yanlış anlaşılmasın, muhalefet,
sorgulama ve eleştiri ne amaçla yapılırsa yapılsın genellikle değerli ve
gereklidir. Dikkat çekmek istediğim nokta, alternatif ve normalin yakın/sıcak
ilişkisi.
Şimdiye
kadar bahsettiklerim İdris Amil'i sevme nedenlerinden yalnızca birkaçı.
Kendisini bir kenara bırakıp Yedinci Gün'ü sevmemin diğer nedenlerine gelirsek,
romanın bir sürü bağlantılı bağlantısız hikayelerle bezenmiş olmasını öne
sürebilirim. Yazarın bütün kitaplarında mevcut olan bu üslup, bana Nuri Bilge
Ceylan'ın fotoğraf sergisi gibi filmlerini hatırlatıyor. Her bir film karesine
veya her ufak hikayeye bu kadar özen göstermek, işin bütünü kadar tecrübe
ettiğiniz kısa anların da keyifli olmasını sağlıyor. Ayrıca, baba, oğul ve
kutsal ruhun işlenişi (kitap üç bölümden oluşuyor) ve hikayenin kendi kuyruğunu
yiyen yılan gibi tekrar kendine bağlanması da güzel.
Sonuç olarak, Yedinci Gün iyi bir
kitap ancak Anar'ın en iyisi değil. İlaveten yazarın en son kitabını yazdığı
geçtiğimiz beş senede zevkimin değişmesi ve kendisinin halen elinde
bulundurduğu "en sevdiğim yazar" unvanının sarsılmakta olması da
beğenimi etkilemiş olabilir. Siz yine de en kısa zamanda alıp hatmedin, tek
başına özgünlüğü ve anlatım zenginliği yeter.