8 Temmuz 2012 Pazar

Erken Kaybedenler


"Belki ufaklığa bu kadar zalim davranmasak bizden büyükler de bize zalim davranmazlar, diye düşündüm. Bir yerden başlamak lazımdı işte merhamet etmeye. Ama merhamet etmek için de bir sürü zırvalığa katlanabilme gücü lazım."

Yukarıdaki paragraf kapitalizmi acımasızlıkla harmanlamış bir şirket yöneticisi veya yıllanmış bir bürokratın aklından geçmiyor. Bunlar 8 yaşlarında bir oğlan çocuğunun düşünceleri. Emrah Serbes'in (bilmeyenler için Behzat Ç. romanlarının da yazarı olur) Erken Kaybedenler'inde hikayesi anlatılanlardan biri Osman. Merhamet edilecek kişi de o sırada kumda beraber oynadığı (ve muhtemelen hoşlandığı) kızın ufak kardeşi.

Sert erkek Osman sonradan oyuncak kamyonunu ufaklığa hediye ederek (ve böylece başına bela alarak) yumuşak yüzünü gösteriveriyor. Zaten Erken Kaybedenler'in güzel yönü erkek çocuk ve ergenlerinin eş zamanlı olarak nasıl masum, acımasız, korkak, duygusal, bencil, yalancı ve/veya fedakar olabileceğini anlatabilmesi.

Kız çocukları genel olarak kitabın ve bu yazının konusu dışında. Bunun nedeni oğlanlara kıyasen kar tanemsi melekler olmalarından kaynaklanmıyor. Keza çok daha sevimli, manuplatif ve iyi yalancılar olabildikleri (ve önemli bir kısmının bu özelliklerini büyüyünce de koruyabildikleri) aşikar. Benim konu dışı bırakma nedenim kız çocuk ve ergenlerini erkekler kadar tanımamam. Geçmişte sadece erkek çocuk ve ergen olarak görev yapabildim. Emrah Serbes'in de benzer nedenleri olabilir, bilemiyorum.

Kitapta işlenmiş olan bu karanlık yıllara ilişkin dikkatimi çeken konular şöyle; yaşıtımız veya bizden büyük dişilerle ilişkilerimiz (daha doğrusu iletişemeyişlerimiz), bizi sevip sevmediklerini anlayamadığımız ve bize her daim eziyet eden mahalle/apartman abileri (2 yaş büyük olanı bile hulk gibi gelirdi o zamanlarda) ve evlerin feodal - ataerkil babaları tarafından bireyden çok sevilen bir eşya gibi davranıldığımız durumlar.

Beni özellikle düşündüren acıklı mevzu ise Türkiye'de ergenlik hizmetini tamamlamış erkek çocukların karşı cins ve cinsellikle olan imtihanları. Sık sık otuz bir çekmekten başka pek bir işe yaramayan sonsuz bir libidal enerji ile dolu bu yıllarda güzel erişkin kadınlar bize göre mitolojik varlıklardı. Ayıp, utangaçlık, asabiyet ve çıplak kadın resimleri arasında kendi akranlarımızla bile doğru düzgün konuşamazken dünya dışı bu canlıları hiç anlayamazdık. Aslında düzeltmek gerekir, kendi cinselliğimiz ve kendi yaşımızdaki kızlar hakkında da hiçbir fikrimiz yoktu. Sadece bizim yaştaki "hatunlar" bizle ortak bir çocukluk/yarı-şapşallık taşıdıkları için daha az tehditkar geliyorlardı, o kadar.

Bahsettiğim cehalet, bilmezlik ve sıkışmışlık hali yoğun aşık olmaları desteklerdi tabi. Yıllarca ve platonik sürebilen bu ruh hallerine yetişkinken ulaşabileni nadir gördüm. Bunların çocukça ve geçici hevesler olduğunu söyleyenlerle sert münakaşa ederim. Şimdi adını hatırlayamadığım bir yazar "en gerçek aşk ergenlerin aşkıdır" buyurmuştu, yabana atmayınız.

Erken Kaybedenleri kitaba ilişkin ana olumsuz eleştirim ile bitireceğim. Buradaki hikayelerin karakterleri olan 8-17 yaş arasındaki çocuklarının bakış açıları yer yer yetişkin bir adamın eskimişliğini yansıtıyor. Yine yakın zamanlarda okuduğum Extremely Loud & Incredibly Close'daki velet de çok bilmişti fakat ona dahi diyip olayı toparlıyorlardı biraz. Erken Kaybedenler'deki çocuklar bildiğin senin benim gibi sümüklü mahalle bebeleri. Girişteki alıntıya benzer bir mantık yürütebilmeleri makul ama arada baş gösteren varoluşsal Bukowski tepkileri yakışmayabiliyor.

Her şeye rağmen sürükleyici ve özgün bir kitap, Migros raflarında gördüğümüz çok satanlara tur bindirir, deneyin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder