Baba oğul ilişkilerinin çetrefilli olmadığı bir kültüre henüz rastlamadım. Görmemişliğimden de olabilir tabi. Bununla beraber itiraf edeyim, Turgenyev’in Babalar ve Oğullar’ındaki ilişkiler beklentilerimden farklı biçimde karmaşıktı. Ana karakterler diyebileceğimiz yeni üniversite mezunu bıçkın Bazarov ve yancısı Arkadiy’in babaları daha çok kendilerini oğullarına beğendirmeye çabalayan ve sırf bu yüzden modern gözükmeye uğraşan sevimli adamlar olarak kurgulanmışlar. Alışık olduğumuz dediğim dedik, yaptım olacak, talimat verdim yapacaklar tarzı baba figürleri değiller pek.
Doğulu yönü yabana atılamayacak olan Ruslar için şaşırtıcı bulduğum bu tipleri hemen Turgenyev’in kişiliğine ve politik duruşuna bağlayıverdim. Baba figürü her coğrafyada biraz faşizan olabilir, kabul. Ancak doğunun feodal ataerkilliği başka şeye benzemez. Okuduğum kadarıyla Turgenyev, çağdaşı (ve hasmı) Dostoyevski’den farklı olarak yüzü batıya dönük bir adammış. Bilen bilir, Dostoyevski Slav milliyetçisi, ayrımcı ve başka milletten insanları kitaplarında küçük düşürücü karakterlere (misal Kumbarbaz’daki Polonyalı karakterler) hapsetmekten çekinmeyen bir insandı. Yazdıklarına bayılsak da eve sokulacak adam değildi yani anlayacağınız.
Neyse, yüz küsür yıl önce ölmesine rağmen yeni tanıştığım Turgenyev reis bu muhafazakar akımlara karşı fikir mücadelesinde bulunmuş öğrendiğim kadarıyla. Bu nedenle adamın yazdığı babalar da daha az otoriter ve daha değişime açık adamlar. Antrparantez, bu aralar okumaya daha fazla vaktim olduğundandır herhalde kafama daha çok çarpıyor; feci cahil öleceğiz. Daha az cahil olmaya çabalamak kadar saygı duyduğum faaliyet azdır, yanlış anlaşılmasın. Ancak özellikle bilimin gelişme hızı ve tarihin derinliği adamı kötü tokatlıyor.
Kitaba geri dönelim, bana sorarsanız baba tahakkümü romandaki biyolojik babalar tarafından değil Bazarov tarafından Arkadiy üzerinde kuruluyor. Abiler nihilist de olsalar bu alışık olduğumuz şeyh – akıl hocası benzeri bir otorite. Başlarda hayatına ilişkin herhangi bir hareket öncesinde Bazarov’un ağzına bakan Arkadiy’in ondan kopabilmesi ve kendi ailesini kurabilmesi de çocuğun büyümesine benziyor. Zaten Bazarov da Rus karamsarlığına yakışacak biçimde büyük bir fikir adamı ya da politikacı vs. olamadan pat diye hastalanıp ölüyor (katil uşak).
Ayrıca ülkemizdeki baba-oğul çatışmasının okuduğum Rus romanlarındakinden daha eğlenceli olduğunu söylemek lazım. Hızla ilerleyen teknoloji ve değişen ekonomik yapı ahlak normlarını hızla değiştiriyor. Kuşaklar arasındaki uçurum daha hızlı derinleşiyor, doğu batı arasında kalma ile de çatışma iyice körükleniyor. Baba eğer baskıcı ve muhafazakarsa (sanırım Türkiye’deki babaların önemli bir kısmı böyle), oğlan ise kısmen liberal görüşlere sahipse esas cümbüş başlıyor. Baba dediklerinin harfi harfine yapılmamasına şaşırıp, oğlunun fikirlerini ihanet olarak algılıyor. Bir yandan çocuğuyla ilişkisini koparmak istemezken diğer yandan farklı değerlerle büyümüş kazık kadar adamdan mutlak itaat bekliyor.
Son tahlilde baba olmak da stresli iş. Annesiyle beraber bir sürü emekle büyüttüğünüz, karşılıksız sevdiğiniz, ufak, sevimi, sürekli ağlayıp altına s.çan, sonra yavaş yavaş yürümeye başlayıp sosyal kuralları öğrenen bir canlının bir zaman sonra karşına çıkıp “o öyle değildir, bu böyledir” demesi sinir bozucu olsa gerek. Kitaba gelince, kimsenin bu saatten sonra benim tavsiyemle Rus edebiyatına saracağına inanmıyorum. Bu akımı seviyor ve bu saate kadar Babalar ve Oğulları okumamışsanız ben bir şey demesem de okursunuz zaten. Bugün yazı sonu tavsiyesi yok yani, yavaş yavaş dağılalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder